Kokainman gençlik mi istiyorsunuz? (04.07.2013)

2013-07-04 / hiperaktivite /   / 0 Yorum /
İktidara sırtını yaslayan bu devrin adamları, sığlıklarına bakmadan “fikir adamı” kılığında oradan buradan ezberledikleri cümlelerle vicdansızlıklarını kamufle ediyorlar.  

İktidara sırtını yaslayan bu devrin adamları, sığlıklarına bakmadan “fikir adamı” kılığında oradan buradan ezberledikleri cümlelerle vicdansızlıklarını kamufle ediyorlar.

Dindar nesil yetiştireceğiz diye ortaya çıktığında “ne yani tinerci çocuklar mı yetiştirelim” demişti Erdoğan. Alkol sınırlamasına giderken de “kafası kıyak gençler istemiyoruz” deyiverdi. Ama 2003’te 8-10 bin çocuğa, 2012’de 100 bin çocuğa “hiperaktivite” diye yaratılmış bir hastalıkla ilgili kokainden daha beter olduğu araştırmalarla sabit bir maddeyi vermekte hiçbir sakınca görmedi.

Üstelik çocukluklarında ilaç diye bu maddeleri kullananlar 20 yıl sonra yetişkin hayata ulaştıklarında bu maddeleri kullanmayan çocuklara kıyasla iki misli oranda kokain ve diğer maddelere bağımlılık geliştiriyorlar. 

Hani “tinerci çocuk” istemiyordun, hani “kafası kıyak” gençlik istemiyordun? On yılda on katına yaklaşan sayıda çocuğu kokainden beter bir maddeye boğarken hiç mi vicdanın sızlamıyor? 

“Hiperaktivite”yi icat edenin itirafı

Yaklaşık 60 yıl önce çocuklarda görülen bu gelişim sorununu, “hiperaktivite” diye bir hastalığa dönüştüren baş kişilerden birisi, Leon Eisenberg, önceki yıl vefatından önce Der Spiegel’e verdiği röportajda “hiperaktivite” için “ADHD is a prime example of a fabricated disease” (uydurulmuş hastalığa bundan daha iyi bir örnek bulunamaz) dedi, kendi yalanını itiraf etti. Seksen yedi yaşında ölmeden birkaç ay önce verdiği bu röportajda herhalde “öbür tarafa” gitmeden önce vicdanını temizlemek istedi.

Dahası da var Eisenberg’in itirafının. Bu uydurulmuş hastalığın genetikle ilişkisinin olduğunu iddia etmenin de iler tutar bir yanı olmadığını belirtti. Çok daha önemli bir vurgu da yaptı, benim yıllardır ailelere ve bu alanda çalışanlara anlatmaya çalıştığımın da teyidi aynı zamanda: meseleyi çözmek istiyorsanız aileye bakın, anne-babanın yaptıklarına bakın, dedi.

Örneğin, Fransa’da ve Japonya’da tam da bunu yapıyorlar, çocuklarını nasıl yetiştiriyor olduklarına odaklanıyorlar. Tüm dünyada aynı oranlarda ortaya çıktığı söylenen “hiperaktivite” dedikleri şey nedense Amerika’da çocukların %9’unda görülürken Fransa’da %0.5’inde görülüyor. Japonya’da ise yok gibi; ilaç diye yutturulan o maddelere yıllarca izin vermediler, ama maalesef yakınlarda bu maddelerin iki tanesine onay verdiler. İlaç firmalarının dayatmalarına Japonya teslim olmamıştı diye sevinirken onlar da çarka kapılacaklar galiba.

Uzmanım, dindarım, çocuklara kokain veririm

Bu dönemde artarak çocuklara olmadık maddeleri ilaç diye verenlerin başında “dindar hoyratlar” geliyor. İktidara sırtlarını da yaslayarak yarı özel veya kamusal kurumlarda mevkilenen bu devrin adamları, üstelik sığlıklarına bakmadan “fikir adamı” kılığında oradan buradan ezberledikleri cümlelerle vicdansızlıklarını da kamufle ediyorlar.

İktidardaki zihniyetin izdüşümleri rahatlıkla bulunabilir bunların edimlerinde. Güya aileye değer verirken, itaat eden bir yeni nesil var akıllarının gerisinde. Çocuğun gelişiminde iki önemli ortam var belirleyici olan: aile ve okul. Dolayısıyla, bu ortamlardaki her türlü farklılığa müdahale etme gayretkeşliği içindeler.

Ailede sorun yaşayan çocuk varsa, kutsal aileye dokunulmayacak, çocuğu “muma çeviren” kokain benzeri maddeler ilaç kisvesi altında dayatılacak. Okulda, sınıfta uyum sorunu yaşayan çocuk varsa, öğretmeninin hangi zaaflar içinde olduğuna, eğitim ortamının bireylere nasıl duyarsız olduğuna bakılmayacak, çocuğu sınıfta kuzu gibi yapan maddeler sanki beslenme saatinde gıda yardımı yapılıyormuş gibi çocuklara yutturulacak.

Gitti genetik, geldi fıtrat

Tamamıyla yetiştirme tarzlarına bağlı olarak ortaya çıkan gelişimsel çocuk sorunlarının yıllardır “genetik” sebepleri olduğunu söylediler durdular, ellerinde hiçbir kanıt olmadan. Şimdi de “fıtratı böyle, ne yapalım” demeye başladılar.

Bu arada modern dünyaya entegre olurken, her şeyi tıbbileştirmeyi, modern tıbbın çeşitli teknolojik ürünlerini de piyasa gereği kullanmayı ihmal etmediler. Nöropsikiyatri diye öne sürdükleri biyoteknolojik müdahale biçimlerini bilimsel onay almadan, ciddi paralar karşılığında önlerine gelene sattılar. Eh yükselen kesimin para sorunu yok nasıl olsa, anne baba olmanın emek gerektiren unsurlarına bakmak yerine, çocuklarının değiştirmeyeceklerini düşündükleri fıtratını bu maddelerle kontrol altına almakta hiçbir beis görmediler.

Ama bunlar da geçecek. Doğruların önünü ancak geçici olarak kapayabilirsiniz. Gezi Parkı’nda yeşeren yeni nesil bu iletişim çağında hiçbir şeyin üzerinin örtülemeyeceğini o kadar kuvvetli gösterdi ki, umutlanmamak mümkün değil…

Üstün Öngel, Sosyal Psikolog, uongel@cu.edu.tr

Sayfamızı Paylaşın


Sayfa Yorumları

Yorum Bırakın