Ailenin ününe gölge düşmesin diye

2006-10-01 / psikiyatri / lobotomi  psikiyatri  / 0 Yorum /
Bir lobotomi kurbanının trajik yaşamı: 23 yaşında lobotomi yapılan Rosemary Kennedy, 86 yaşında öldü

Başkan Kennedy’nin kız kardeşi, Joseph ve Rose Kennedy’nin en büyük kızı Rosemary Kennedy, 1941 yılında 23 yaşındayken babasının onayıyla gerçekleştirilen “lobotomi” (beyne yapılan psikiyatrik cerrahi müdahale) sonrası yaşamının büyük kısmını yerleştirildiği kurumlarda sürdürdü ve 7 Ocak 2005′te 86 yaşında öldü.

Rosemary Kennedy, Joseph ve Rose Kennedy çiftinin üçüncü çocuğu ve ilk kızıydı. Doğuştan hafif zeka geriliği olduğu düşünülen Rosemary Kennedy’nin emeklemesi, yürümesi, konuşması hep gecikmeli gerçekleşmişti. Zeka geriliği yaşadığı düşünülüyordu ama 1995 yılında açığa çıkan ve 1936-38 yılları arasında yazılmış üç günlüğüne bakılırsa, gayet “normal” bir yaşam sürdüğü de anlaşılıyordu. Katıldığı dans partilerini, Avrupa’ya yaptığı gezileri, izlediği konserleri, çeşitli sosyal faaliyetleri anlatmıştı günlüklerinde.

Ailenin ilk kız çocuğu olması ve fakat gelişim geriliği yaşaması nedeniyle ailesinin özel ilgi gösterdiği Rosemary, 20′li yaşlarına geldiğinde birtakım duygu dalgalanmaları içine girmişti ve babası bu durumun ailenin ününe gölge düşüreceğini düşünmeye başlamıştı. Örneğin hamile kalması işleri fena halde karıştıracaktı.

Bitkiye dönüşme

Laurence Leamer, “The Kennedy Women: The Saga of an American Family / Kennedy Kadınları: Bir Amerikan Ailesinin Destanı” adlı kitabında, “Rosemary artık bir kadındı ve hamileliği, evlenmesi, babasını ürkütüyordu” diyor ve babası Joseph Kennedy’nin ilerde daha kötü şeyler olmaması için bir çare aradığını vurguluyor. Bu arayış, doktorların, Joseph Kennedy’ye lobotomiyi bir çözüm olarak sunmalarıyla neticelendi. Henüz emekleme dönemindeki lobotomi, beynin ön bölgesine yapılan cerrahi müdahaleden ibaretti. Doktorlar lobotomi sayesinde bu duygu dalgalanmalarının sona ereceğini ve ailenin giderek baş etmekte zorlandığı Rosemary’nin sorunlarının ortadan kalkacağını söylemişti.

Leamer kitabında, Rosemary’nin muhtemelen Amerika’da zekâ geriliği nedeniyle lobotomi yapılan ilk kişi olduğunu belirtiyor. Zaten o güne kadar toplamda da sadece birkaç yüz lobotomi denemesi gerçekleştirilmiş durumdaydı.

Fakat bir umutla gerçekleştirilen lobotomi sonrası, Rosemary’nin durumu hiç de beklendiği gibi olmadı. Doğru dürüst konuşamayan, saatlerce oturup boş boş duvara bakan bir bitkiye dönüştü. Lobotomi sonrası hayatının neredeyse tamamı çeşitli özel merkezlerde ve hastanelerde geçti.

Leamer kitabında Rosemary’nin lobotomi ameliyatını ve sonrasını şöyle anlatıyor: “Rosemary’ye lokal anestezi yapılmıştı ve doktorlar Rosemary’yle sürekli konuşuyor, onun şarkı söylemesini ya da sayı saymasını istiyorlardı. Rosemary sayı saymaya ve şarkı söylemeye devam edebildiği müddetçe, doktorlar kesmeye devam ettiler, beynin daha büyük bir bölümünü tahrip ederek. Rosemary, Rose Kennedy’nin biricik evladı, her şeyiydi, fakat şimdi ameliyat sonrası, orasına burasına boyalar fırlatılmış ve tanınamayacak hale gelmiş bir resime dönüşmüştü.”

Gülümseme gitti

Ablasının durumundan ilham alarak 1968 yılında “Özel Olimpiyat”ın (Engelliler Olimpiyatı) başlamasını sağlayan Rosemary’nin kızkardeşi Eunice Kennedy Shriver, Rosemary’nin ölümünden sonra 10 Ocak 2005′te şunları yazıyor: “Rosie ile birlikte Avrupa gezisi yapmıştık. Aynı odada kalmış, bolca gülmüştük. Birlikte çok güzel günlerimiz olmuştu. O babamın, ben annemin ilgisini çekmek için mektuplar yazardık. Bildiğiniz gibi yarışmacı/rekabetçi bir aileydik; Rosie ile birlikte birtakım yarışlara katılırdık. Çoğu zaman yelkenli yarışlarında benim ekibimde olurdu. Müsabaka anında bile yüzündeki gülümseme eksik olmazdı, zaman zaman yapması gerekenleri yapmadığı için ona bağırmama rağmen. Annem, Rosie ile birlikte yarışmamızı hep takdir ederdi. Bir yarış sonrası babam Rosie ile birlikte katıldığımız yarışın nasıl geçtiğini sormuştu. ‘Üçüncü olduk baba’ dediğimde, ‘Allah aşkına, daha iyisini yapamaz mısınız?’ diye gürlemişti. Bunu nasıl başarabileceğimizi bilemez halde ama Rosie’nin o gülümsemesinin değerinden emin olarak babamın yanından ayrılmıştım.” O gülümseme, Rosemary 23 yaşındayken, o babanın lobotomi kararıyla yok edildi…

Hem yoksullara hem varsıllara

Lobotomi, sicili bozuk psikiyatrinin en dehşetli uygulamalarının başında gelir. Portekizli nörolog Egas Moniz bu buluşuyla 1949 yılında Nobel Ödülü aldı. Nobel Ödülünün geri alınması için çeşitli girişimler olduysa da bugüne kadar bu gerçekleşmedi. 1930′ların sonundan başlayarak, 1950′lerin sonuna kadar 20 yıllık dönemde, binlerce insan lobotomi ameliyatına maruz kaldı. Aslen ağır psikiyatri “hastalarına” uygulanan lobotomi, Rosemary örneğinde olduğu gibi zeka geriliği yaşayanlara da uygulandı; 1970′lerden itibaren psikiyatride kullanımı söz konusu değil, ama günümüzde “deneysel” olarak yapılmaya devam ediyor ve “epilepsi” hastalarında sonuç vermese de uygulanıyor.

Konuya kamunun dikkatini çeken, kendisi de kısa bir dönem psikiyatri koğuş görevlisi olarak çalışan Ken Kesey’in, 1962 yılında yayımlanan “One Flew Over the Cuckoo’s Nest/ Guguk Kuşu” adlı romanı oldu (”Guguk Kuşu”nun Türkçede herhangi bir çağrışımı yok; İngilizce argoda “Guguk Kuşu”, “deli”, anlamına gelir, Guguk Kuşu’nun tuhaf bir şekilde yumurtasını başka kuşların yuvasına bırakmasından esinlenerek… dolayısıyla romanın Türkçe adı “Deliler Diyarından Biri Geçti” olabilirdi). Roman 1974 yılında Dale Wasserman tarafından tiyatroya uyarlandı, 1975 yılında ise Milos Forman tarafından sinemaya aktarıldı ve en iyi film kategorisi başta olmak üzere, en iyi erkek oyuncu (Jack Nicholson), en iyi kadın oyuncu (Louise Fletcher), en iyi yönetmen (Milos Forman), en iyi senaryo (Bo Goldman) kategorilerinde Oscar kazandı.

Lobotomi kurbanları çoğunlukla altgelir gruplarından ağır psikolojik sorunları olan kişilerdi; fakat Rosemary Kennedy örneğinde gördüğümüz gibi varlıklı kesimlerden, üstelik de sadece hafif zeka geriliği yaşayan birisine bile yapıldı. Lobotomi yapılan bir diğer ünlü ise Frances Farmer’dır. Geleceğin Greta Garbo’su olacak denilen aktris Frances Farmer (filmde Jessica Lange oynamıştı), önce alkollü ve ehliyetsiz araba kullandığı için hapse düşüyor, ardından isyankâr davranışlarından ötürü tımarhaneye kapatılıyor, nihayet önce elektroşoka sonra da lobotomiye maruz kalıyor. Çocukluğunda “hiperaktivite” nedeniyle sürekli “Ritalin” verilmiş, yetişkin hayatı uyuşturucu bağımlılığıyla geçmiş ve nihayet intiharla yaşamı son bulmuş Nirvana grubunun lideri Kurt Cobain’in Frances Farmer için yazdığı bir şarkıyı da hatırlatayım bu arada. “Frances Farmer Will Have Her Revenge On Seattle /Frances Farmer Seattle’dan Öcünü Alacak” başlıklı şarkı 1993 tarihli In Utero albümünde yer alıyor.

 

13 Şubat 2005'te Radikal İKİ'de yayımlandı.

Sayfamızı Paylaşın


Sayfa Yorumları

Yorum Bırakın